DEHB’DE GENETİK VE ÇEVRESEL FAKTÖRLERİN ETKİLEŞİMİNİN ROLÜ
DEHB’DE ÇEVRESEL FAKTÖRLER VE EPİGENETİĞİN ROLÜ
Son yıllarda tüm psikiyatrik hastalıkların gelişiminde epigenetiğin rolü popüler bir konu haline gelmiştir. Kalıtım materyali olan DNA molekülü, nükleotid olarak adlandırılan küçük yapı taşlarının birleşmesiyle oluşmaktadır. DNA’nın yapısı ve nükleotidlerin dizilişi bir canlının tüm hücrelerinde aynı olmakla birlikte, hücrelerarası farklılıklar gen ifadesindeki değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Bu değişikliklere epigenetik düzenekler aracılık etmektedir. Epigenetik düzenekler DNA kodunda herhangi bir değişiklik olmaksızın metilasyon, asetilasyon ve fosforilasyon gibi düzeneklerle gen aktivitesinin değişmesini içerir. Epigenetiğin tüm tıp bilimine getirdiği en önemli katkılardan birisi beslenme, anne bakımı, toksik maruziyetler ve stres gibi çevresel faktörlerin hücre çekirdeğinde oluşturduğu değişiklikleri izlenmesine olanak sağlamasıdır. Çocukluk çağında başlayan bir hastalık olan DEHB, epigenetik araştırmalar için uygun bir bozukluktur.
Nitekim prenatal stres ve anne bakımı gibi epigenetik faktörlerin etkisi araştırmalarda incelenmiştir. Ronald ve ark. boşanma, taşınma gibi prenatal maternal strese maruz kalan çocuklarda daha fazla DEHB belirtileri tespit etmişlerdir. Yine prenatal dönemde nikotin ve alkol gibi stresörlere maruz kalan çocuklarda DEHB gelişme riskinde artış saptanmıştır. Araştırmalarda ayrıca, beynin şekillenmesinde anne bakımı ve akran ilişkileri gibi epigenetik faktörlerin majör etkileri olduğu gösterilmiştir. Tüm bu maruz kalınan stres faktörleri hücre çekirdeğinde metilasyon, asetilasyon ve fosforilasyon hızını değiştirmekte, bu durum ise gen ekspresyonunu değiştirerek, protein sentezi ve hücre fonksiyonunu etkilemektedir. Tüm bu değişikliklerin de DEHB gelişiminde rol oynadığı öne sürülmektedir. Epigenetik araştırmalar sayesinde çevresel faktörler ile genotip etkileşimi ve bunun hastalıklar üzerine etkisinin daha iyi anlaşılabileceği düşünülmektedir. Genotip-fenotip İlişkisi DEHB, nöropsikiyatrik bozuklukların çoğu gibi görünüm ve nedensellik açısından karmaşık bir tablo sergilemektedir. Dolayısıyla, genetik temellerinin, klinik tiplerin ayrıştırılabilmesi, endofenotiplerin belirlenebilmesi, kategorik bir tanı yaklaşımından çok uyarılmışlık, konsantrasyon, motivasyon ve işlem hızı gibi alt boyutların nöropsikolojik testlerle değerlendirildiği boyutsal bir yaklaşımla daha iyi belirlenebilmesi daha olası gözükmektedir. Çevresel etkenler için en tutarlı bulgular; anne karnında sigaraya maruz kalma (OR 2,38) ve düşük doğum ağırlığı/gestasyonel yaş (OR 2,64) için elde edilmiştir. Çevresel risk faktörlerine maruz kalma, bireysel direnç ve yatkınlık gibi özelliklerle de etkileşebilir. Dolayısıyla, risk etkenlerine maruz kalan bütün bireyler DEHB geliştirmeyebileceği gibi, duyarlı gen varyasyonlarını taşıyan bireyler çevresel risk faktörleriyle karşılaşmadığında DEHB ortaya çıkmayabilir. DEHB’de elde edilen bulgular bu açıdan, nöropsikiyatrik hastalıklar ve antisosyal davranış için saptanan gen-çevre etkileşimlerini andırmaktadır.